Hasta Haklarını Biliyor musunuz?

Hastanın kendi bedeni üzerinde yapılan ya da yapılacak olan tıbbi giri­şimler konusunda bilgilendirilmesi, tüm sağlık çalışanlarının çok iyi bildiği bir koşuldur. Bu, örneğin, “Şimdi size bir iğne yapacağım” şeklinde kuru bir bilgi vermekten çok, “Şimdi size ağrı­nızı geçirecek X adlı bir ilacı şırınga edeceğim. İlaç tansiyonunuzu hafifçe düşürebilir, ama endişelenmeyin” şek­linde aydınlatıcı bir bilgi olmalıdır. Hekim ya da tıbbi girişimi yapan sağ­lık çalışanı, hastayı, bedeni üzerinde yapılan her türlü tıbbi girişim konu­sunda aydınlatmalıdır. Aydınlatma, ak­tarılan bilginin açık olmasını, yeterince anlaşılmasını, akla getireceği soruların yanıt bulmasını ve bu sürecin sü­reklilik taşımasını gerektirir. Hasta, genel sağlık durumu; hastalığı, has­talığının nedenleri ve seyri; tedavi seçenekleri, tedavinin etki ve yan etkileri gibi konularda da aydınla­tılmalıdır. Verilen bilgi açık ve an­laşılır olmalı, hastanın bunları ye­terli bir düzeyde anlaması sağlan­malıdır. Bu, kişinin bilme hakkının tanınması anlamına gelir. Eğer has­ta bu bilgiyi anlama yeterliğinde değilse, örneğin çocuksa ya da bilinci kapalıysa, yasal temsilcileri bilgilendirilebilir.

   Bilme hakkı, uluslararası hasta hak­ları bildirgelerinde ilk madde olarak ele alınmış ve tanımlanmıştır. Bilme hakkı ve karşılığında hekimin hastayı bilgi­lendirme yükümlülüğü ülkemizde. “Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi”, “Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun", “İlaç Araş­tırmaları Yönetmeliği” gibi yasal metin­lerde ifadesini bulmuştur.

Ancak, verilen bilginin hastanın be­densel ve ruhsal direncini kıracağı, has­talık süreçlerini kötüleştirecek biçimde etkileyeceği düşünüldüğünde, bu bilgi­ler hastadan saklanabilmektedir. Geç­mişte hekimlerin, sık sık bu gerekçe­nin ardına sığınarak, yasal sorumluluk­lardan kaçındıklarına tanık olunmuştur. Mahkemeler ise, hastanın bilgilendiril­memiş olmasından doğan hukuksal so­runları değerlendirirken, bu tür gerek­çeleri, ender de olsa geçerli kabul et­miştir. Oysa bugiin hukuk uygulayıcıla­rı, bu konuda daha titiz davranmakta­dır. Ancak, titiz davranmanın ötesinde varılması gereken nokta, kesin olarak yasalarla belirlenmiş bir uygulamadır. Bununla birlikte, hastalığıyla ilgili ola­rak hiçbir şekilde bilgi sahibi olmak is­temeyen kişiler de vardır. Bu durum, hastanın bilmeme hakkı kapsamına gi­rer. Kişi, kendisi hakkındaki bilgilerin kime verilmesini istediğini önceden belirtebilir; hekim de bu isteği yerine getirmekle yükümlüdür.

Bilgilendiril­me ya da aydınlatılmanın hasta için ge­rek insanlık onuru, gerekse sağlığı açı­sından son derece önemli olduğu açık­tır. Hekim ise. hastasını eğiterek çağ­daş tıp uygulamalarının en önemli yü­kümlülüklerinden birini yerine getir­miş olacaktır.

“Hasta bilinci kapalı olarak acil ser­vise geldi ve hemen ameliyat edilmesi gerekiyor; yakınları da yanında de­ğil. Ne bilgi verebiliyoruz ne de onam alabiliyoruz. Bu durumda ne yapılması gerekiyor?”; ya da “Tan­siyon ölçmek de bir tıbbi girişim olduğuna göre, bunun için de onam alınması gerekiyor mu?” şek­linde sorular akla gelebilir. Bu nok­tada, tek onam türünün aydınlatıl­mış ya da geçerli onam olmadığım, bunun yanı sıra dolaylı onam türle­rinin de bulunduğunu belirtmek gerekiyor. Örneğin, muayene odasına giren bir hasta, hekimin çeşitli sorular soracağını ve muayene edeceğini bil­mektedir. Buna karşı çıkmadığı sürece, rıza göstermiş, yani onam vermiş sayıla­caktır. Bir diğer durum ise, safra kesesi hastalığı nedeniyle ameliyata alınan ve ameliyat sırasında bir başka organında, örneğin midesinde de bir tümör sapta­nan hasta örneğiyle açıklanabilir. Bu durumda cerrahlar, hastanın tedavi se­çeneği olarak ameliyatı genişleterek mideyi açmayı ve tümörü almayı be­nimseyebilirler. Böyle beklenmedik bir biçimde karşılaşılan bu durumda, has­tanın yasal temsilcilerinden onay alın­ması gerekir. Ancak, yasal temsilciler bulunamıyorsa ve olay da erteleneme­yecek ölçüde ciddiyse, hastanın safra kesesi ameliyatıyla ilgili olarak verdiği onama dayanılıp, mide ameliyatı için de onam vereceği tahmin edilerek davranılmaktadır. Üçüncü bir örnek de, acil servise bilinci kapalı olarak getirilen bir hasta olabilir. Burada da hasta­nın en çok yararına olan tıbbi girişim, varsayılan onama dayanarak uygulana­bilmektedir. Hekim, her zaman hasta­nın en çok yararına olan tıbbi girişimi uygulamakla yükümlüdür. Bu nedenle hekim, onanı alınamayan acil durum­larda ne yapılacağına hastasının adına karar verme yetkisine de sahiptir.

Kişi kendisiyle ilgili kararları vere­bilecek durumda olmadığında, onam bir vekil aracılığıyla da verilebilir. Bura­da vekil, ya hastanın en çok yararına olan yönde ya da hastanın ne yapacağı­nı düşünerek karar verebilir.

  Günümüzün bilgisayar teknolojisi çeşitli sağlık kuruluşlarında, özel mu­ayenehanelerde ve polikliniklerde kulanılmaktadır. Dosya arşivi sistemine göre son derece hızlı ve daha güvenli kayıt olanağı sağlayan bilgisayar siste­mine, hasta hakları bağlamında bakıldı­ğında, özellikle gizlilik açısından çeşitli sorunlarla karşılaşılabileceğinden endişelenilmektedir. Özel sağlık sigortası­nın yaygınlaşması ve giderek ağırlık ka­zanması, sağlık kuruluşlarının bilimsel, yönetimsel, ekonomik yönden yoğun bir denetim altında bulundurulmasını gerektirir. Dolayısıyla, hasta kayıtları­nın gizliliğinin yeterince korunamayabileceği kaygısı yaygınlaşmaktadır.

Daha yeni Daha eski